“Hiç nefret ettiğin ve gerçekten de sıkı çalıştığın bir işin oldu mu? Uzun, sıkı bir çalışma günü. Sonunda evine gidersin yatarsın, gözlerini yumarsın. Ve birden kalkar ve farkına varırsın ki o gün boyu çalışma sadece bir rüyaymış. İçine uyandığın hayatı asgari ücrete satmak yeterince kötüyken, şimdi bir de rüyalarını bedavaya alırlar.”
Biz dünyanın sınırlarının sınırlandığını düşünür gibiyiz, ama onları biz yaratıyoruz.
İktidarın bizden isteği, edilgin gözlemciler olmamızdır. Ve bize başka seçenek vermezler. Arada sırada bütünüyle simgesel değerde oy vermenin dışında tabii. Sağcı bir kukla mı yoksa solcu bir kukla mı olmak istersin?
Bir yere varmaktansa hep yola çıkmak en güzeli. Tanışmalardan ve elveda’lardan tasarruf etmiş olursun.
Yüzyıllardır hayatın bir rüya olduğuna bir çok filozof ve sair değinmiştir. Bu durumda ölümün de bir rüya olması anlamlı olmaz mı?
“Bir keresinde bir arkadaşım şunu söylemişti; yapacağın en büyük kötülük hata hayatın bekleme odasında, gerçekten de uyuyorken yaşadığını düşünmektir. Kurnazlık, senin uyanıkken ki akıl yeteneklerinle düşlerindeki sonsuz olanakları birleştirmektir. Eğer bunu yapabilirsen her şeyi yapabilirsin.”